Sinan geldi bugün, kapıyı birkaç kez çalmış kapı açılmayınva endişe duymuş benden. Uyandığımda kapı kırılıyordu sanki. Koştum, açtığımda nefes nefese kalmış sinanla karşılaştım. Beni eliyle öteleyip gelişi güzel girivermişti.
Bir çocuk gibi azarlıyordu. Bense çok kulak asmıyordum.
Balkondaki beyaz güvercin nerelerden geldin? Neler gördün? Kanatlarının arasına al. Uzak uzak yerlere götür oralarda kalayım.
-Yalnızlık yakmaz mı canını?
-Issız bir yerde yalnız kalmak, kalabalık içinde yalnız olmaktan daha iyidir.
-Sen yalnız değilsin ki!
-Her insan kendi çölünde yapayalnızdır.
Uçtu gitti sonra. Beni de almadı kanatlarına. Başbaşa bıraktı yalnızlığımla. Kavrulmamı istedi çölümde.
Gözlerimi Sinan'a çevirdim, hala bağırıyordu. Gözlerinin kenarındaki damarlar ne kadar çok belli oluyordu. Daha önce Sinan'ın yüzünde görmemiştim onları. Belkide bu kadar uzun hiçbir zaman bakmamıştım. Ağzından ateşler çıkıyordu sanki. Her bağırdığında yüzümde yanık bir his oluşmuştu. Elleri sürek havadaydı o kadar çok hareket ettiriyordu ki ellerini artık takip edemiyordum. Sahi neydi onu bu kadar sinirlendiren? Biraz daha sakinleşti. Damarlardan birkaçı kaybolmuştu.
Leman der gibi oldu. Az önceki dağınıklık gitmiş, bütün dikkatim kafamın tek noktasında toplanıvermişti.
Senin bana ne kadar zarar verdiğini söylüyordu. Kanım hızlı hızlı akmaya başlamış olacak ki kalbimin ritimleri artmıştı. Kendimi bir iple tavandan aşağı bıraktığımı düşünmüş. Her Leman deyişinde beynime doğru hızlı bir darbe aldığımı hissediyordum.
Terlemeye başladım. Ellerim ve dişlerim sıkdığımdan acımaya başlamıştı. Gözümü kapattım bir saniyeliğine, Sinan'ı yerde buldum. Sıktığım yumrugumu geçirmiştim suratına.
Sinan'ın yerden kalkarken ki bakışında seni gördüm Leman. Senin hayret dolu bakışlarını. Kıskançlığıma yenik düşüp seni kırdığım o günkü gözlerini gördüm.
Terketmekte haklısın Leman. İstersen kavga et, vur, sev, öp, istersen bağır! Ama herşeye rağmen benimle kal.
25 Ağustos 2016 Perşembe
20 Ağustos 2016 Cumartesi
Fırtınalı Gökyüzümün Yağmuru
Sert rüzgar saçlarımı hırpalıyor, ağaçlar o kadar hızlı geçiyor ki sayamıyordum. Saçlarımı alaşağı eden bu rüzgar, seninle el ele tutuşup sokaklarda koşuştuğumuıız zamanı getirdi aklıma. Koşmanın verdiği nefes almada hızlılık seni gördükçe iyice beter hale gelirdi. Yine öyleydim ama bu sefer heyecansız kuru kuru bir nefes alamama.
Arabanın arka koltuğunda ellerimi bağlamış uslu bir çocuk gibi oturuyorum. Nereye gittiğimi bilmez bir şekilde. Sormaya da çok mecalim yok. Merakıma yenik düşerek soruyorum.
- Nereye İsmail abi?
- ...
Uzun bir soluk alıyor. Cevap yok. Merakımı dışarıya bakarak dindirmeye çalıştım fakat pek bir yararı olmadı. Bekledim, bu kez nereye savrulduğumu öğrenmek için bekledim.
Fırtına içindeki yaprak parçası gibiyim Leman. Sürekli savruluyorum, hiç bir tutunacak dalım kalmamış gibi. Yağmuru bekliyorum. Dinse fırtına, yağsa da dindirse beni. Savrulmasam artık, bir yere ait hissetsem. Sen varken böyleydi Leman yerim evim sendin başka kapım yoktu benim.
Sen gideli gökyüzüm karanlık, denizim dalgalı, gözlerim buğulu, boğazım düğüm, sırtım kambur.
Evimizden taşınmayı düşünüyorum Leman. Sen gideli çok büyük geliyor bu ev bana. Çoğu geceler ışığı açmıyorum senden kalan eşyaların etrafta olması beni rahatsız ediyor. Gitmeyi deniyorum. Bu evden, bu mahalleden, bu şehirden. Ne zaman yeltensem başarısız oluyorum. Ben buralarda tanıdım seni şimdi nasıl bırakırım? Sen bıraktın. Beni bu evi, bu şehri bıraktın. Koskoca şehri benim üstüme bıraktın. Gittin, şimdi ne şehir beni sığdırabiliyor ne de ben bu şehre sığabiliyorum.
Arabanın arka koltuğunda ellerimi bağlamış uslu bir çocuk gibi oturuyorum. Nereye gittiğimi bilmez bir şekilde. Sormaya da çok mecalim yok. Merakıma yenik düşerek soruyorum.
- Nereye İsmail abi?
- ...
Uzun bir soluk alıyor. Cevap yok. Merakımı dışarıya bakarak dindirmeye çalıştım fakat pek bir yararı olmadı. Bekledim, bu kez nereye savrulduğumu öğrenmek için bekledim.
Fırtına içindeki yaprak parçası gibiyim Leman. Sürekli savruluyorum, hiç bir tutunacak dalım kalmamış gibi. Yağmuru bekliyorum. Dinse fırtına, yağsa da dindirse beni. Savrulmasam artık, bir yere ait hissetsem. Sen varken böyleydi Leman yerim evim sendin başka kapım yoktu benim.
Sen gideli gökyüzüm karanlık, denizim dalgalı, gözlerim buğulu, boğazım düğüm, sırtım kambur.
Evimizden taşınmayı düşünüyorum Leman. Sen gideli çok büyük geliyor bu ev bana. Çoğu geceler ışığı açmıyorum senden kalan eşyaların etrafta olması beni rahatsız ediyor. Gitmeyi deniyorum. Bu evden, bu mahalleden, bu şehirden. Ne zaman yeltensem başarısız oluyorum. Ben buralarda tanıdım seni şimdi nasıl bırakırım? Sen bıraktın. Beni bu evi, bu şehri bıraktın. Koskoca şehri benim üstüme bıraktın. Gittin, şimdi ne şehir beni sığdırabiliyor ne de ben bu şehre sığabiliyorum.
Yara Bandı
Günaydın Leman. Bugün mutlu uyandım. Sebebi, bana hep seni hatırlatan o müziğin sokaktan yankılanması. Büyük bir sevinçle fırladım yataktan, sabahın o mahmurluğunun da göz kapaklarımı sonuna kadar açtım. Etrafta senden bir iz aradım, yastığımın altına sakladığım saç tellerinden başka hiçbir şey yoktu ortada. Bedenimi fırlatırcasına bıraktım koltuğa kendimi. Yüreğim bomboştu en sevdiği oyuncağını kaybetmiş bir çocuk kadar da asıktı suratım, yine umutlarımla birlikte kapı dışarı kalmıştım Leman.
Yalnızlık senden önce üç heceli bir kelimeydi önemli değildi, çocukluktan beri böyleydi. Seninle tanışana kadar hiç dertleşecek birini ihtiyaç duymamıştım. Sadece ben vardım, sorunların önemli değildi. Diğer insanlar gibi derdimi birilerini anlatarak azalacağı yalanına inanmadım. Dert derttir işte, birilerini anlatınca bitmiyor geçmiyordu ya da rahatlatmıyordu. Birilerine anlatınca şahitler bırakıyordun, derdin olduğuna dair. Tamam kızma sustum. Vallahi sustum.
Senden başka da derdimi dinleyen olmadı zaten hiçbir zaman. Beni karşına alıp "Seni uzaklara daldıran şeyin nedenini bilmek istiyorum." diye sitem ederdin bana. Hiç naz yapmadan anlatmıştım bende. Öyle dikkatli dinliyordun ki gözlerini üstümden bir an olsun çekmedin.
Sen en büyük yarabandımdın benim. Yaralarımı saran, öpen bir yarabandı. Şimdi daha büyük bir yaram var. Dokunmaya kıyamadığım yaram, Leman.
Yalnızlık senden önce üç heceli bir kelimeydi önemli değildi, çocukluktan beri böyleydi. Seninle tanışana kadar hiç dertleşecek birini ihtiyaç duymamıştım. Sadece ben vardım, sorunların önemli değildi. Diğer insanlar gibi derdimi birilerini anlatarak azalacağı yalanına inanmadım. Dert derttir işte, birilerini anlatınca bitmiyor geçmiyordu ya da rahatlatmıyordu. Birilerine anlatınca şahitler bırakıyordun, derdin olduğuna dair. Tamam kızma sustum. Vallahi sustum.
Senden başka da derdimi dinleyen olmadı zaten hiçbir zaman. Beni karşına alıp "Seni uzaklara daldıran şeyin nedenini bilmek istiyorum." diye sitem ederdin bana. Hiç naz yapmadan anlatmıştım bende. Öyle dikkatli dinliyordun ki gözlerini üstümden bir an olsun çekmedin.
Sen en büyük yarabandımdın benim. Yaralarımı saran, öpen bir yarabandı. Şimdi daha büyük bir yaram var. Dokunmaya kıyamadığım yaram, Leman.
Acı Çay
Eski kafalı. Bana en yakışacak benzetme bu olur. Ruhum bu çağın belirsiz alışkanlıklarıyla, anormal normalliklerini kaldıramıyordu. Olmuyor işte Leman! Bu yüzden belki de bu kadar yalnızım. Şikayetçi değilim fakat bazı zamanlar sahilde el ele dolaşan, birbirinin gözlerinin içine sevgiyle bakan insanları görünce imrenmiyor değildim. İstemiyordum, bazen de lüzumu olmadığı düşünerek susturuyordum kendimi.
Hayat işte en umulmayanı en istenmeyen zamanda sunuyordu sana. O gün hayat bana bir ödül vermişti, bu zamana kadar yaşadıklarım, senin en büyük kefaretindi. Ben anlayamamıştım. Evet, aslında güzelliğin hakkında büyüleniyordum ama bu kadar hayatımın merkezinde olacağının farkında değildim.
Veysel efendinin çay ocağına gittim bu sabah, sahile dönük üç beş iskembenin olduğu bölüme oturup bizi düşündüm. Tam burada ne kadar eğlendiğimizi hatırlatıyor bu yer. Yüzüm de kocaman bir gülümseme oluşuyor. Gün içerisinde beni gülümseten tek olayım. Beni bu kadar gülümsetmesine hürmeten sen varmışsın gibi davrandım. En sevdiğin kitabı okudum önce, başın omzumda. "Dur! Bu cümleyi tekrar oku" dediğini duyar gibiyim. Hiç gocunmadan tekrar tekrar okudum. Acı çaylarımız da yanı başımızda. Arada ağzım kuruyor ıslatıveriyorum bir yudumda. Acı olmasından benim kadar şikayetçi değildin yine bugün. Biliyor musun benimde dindi şikayetim.
Bazen seni çok üzdüğümü düşünüyorum Leman. Acı çayı dert ederek başının etini yerdim. Seninse tek derdin benimle acı da olsa bir çay içmekti. Özür dilerim.
Hayat işte en umulmayanı en istenmeyen zamanda sunuyordu sana. O gün hayat bana bir ödül vermişti, bu zamana kadar yaşadıklarım, senin en büyük kefaretindi. Ben anlayamamıştım. Evet, aslında güzelliğin hakkında büyüleniyordum ama bu kadar hayatımın merkezinde olacağının farkında değildim.
Veysel efendinin çay ocağına gittim bu sabah, sahile dönük üç beş iskembenin olduğu bölüme oturup bizi düşündüm. Tam burada ne kadar eğlendiğimizi hatırlatıyor bu yer. Yüzüm de kocaman bir gülümseme oluşuyor. Gün içerisinde beni gülümseten tek olayım. Beni bu kadar gülümsetmesine hürmeten sen varmışsın gibi davrandım. En sevdiğin kitabı okudum önce, başın omzumda. "Dur! Bu cümleyi tekrar oku" dediğini duyar gibiyim. Hiç gocunmadan tekrar tekrar okudum. Acı çaylarımız da yanı başımızda. Arada ağzım kuruyor ıslatıveriyorum bir yudumda. Acı olmasından benim kadar şikayetçi değildin yine bugün. Biliyor musun benimde dindi şikayetim.
Bazen seni çok üzdüğümü düşünüyorum Leman. Acı çayı dert ederek başının etini yerdim. Seninse tek derdin benimle acı da olsa bir çay içmekti. Özür dilerim.
Senden Çok Sensizlik
Bazı geceler çok sessiz oluyor buralar. Çok ıssız. O şikayet ettiğim gürültüler yok şimdi. Karşıdaki ama kemancı çalmıyor artık, her seferinde büyük bir umutla atıyorum kendimi balkona görebilirim, duyabilirim diye fakat yıkılıveriyor bütün umutlarım. Tıpkı seni beklerken her geçen gün olduğu gibi.
Arşenin* tellerde yaptığı o neşeli ses beni bu akıl almaz melankolimden biraz olsun kurtarabilirdi diye düşünürdün hep. Hiç bir zaman bunun olacağına inandıramadın beni. Ama şimdi inanıyorum leman.
Hayat geç kalan insanları hiç sevmezmiş. Ben her şeye geç kaldım. Mutluluğa, sevmeye, sevilmeye, hayallerime, en çok da sana...
Bazen tren garına gidiyorum yada otogarlarlara. O kalabalığın içinde yapayalnız bırakıyorum kendimi. İnsanların gözlerinde kendimi arıyorum. Her bir bakışlarında her bir hareketlerinde gözyaşlarında sen ve beni arıyorum. Mutlu hissediyorum biliyor musun. Tek mutlu hissettiğim yer senin koynundan sonra burası oldu. El sallıyorum sonra kime salladığımı bilmeden. Gözümden bir damla yaş akıyor. O yaş bir gün seni bana getirecek diye her gün ümit ediyorum. Gar boyunca koşuyorum sanki sana kavuşmuşum gibi, sanki ellerimin arasına saçlarını almış kokunu içime doyasıya çekmişim gibi. Ciğerlerimin yanmasına dayanamayarak duruyorum. Sanki az önce anlattığım her şey tersine akıyor. Saçların parmaklarımın arasından kayıyor boynumdaki kafan uzaklaşıyor kokun gittikçe azalıyor.
Yokluğun bile yeter oldu. Bazen varlığında ne yapacağım diye düşünüyorum leman. Öyle alışmışım ki sensizliğe senden çok sensizliği sevmişim.
Arşe: keman yayı
Arşenin* tellerde yaptığı o neşeli ses beni bu akıl almaz melankolimden biraz olsun kurtarabilirdi diye düşünürdün hep. Hiç bir zaman bunun olacağına inandıramadın beni. Ama şimdi inanıyorum leman.
Hayat geç kalan insanları hiç sevmezmiş. Ben her şeye geç kaldım. Mutluluğa, sevmeye, sevilmeye, hayallerime, en çok da sana...
Bazen tren garına gidiyorum yada otogarlarlara. O kalabalığın içinde yapayalnız bırakıyorum kendimi. İnsanların gözlerinde kendimi arıyorum. Her bir bakışlarında her bir hareketlerinde gözyaşlarında sen ve beni arıyorum. Mutlu hissediyorum biliyor musun. Tek mutlu hissettiğim yer senin koynundan sonra burası oldu. El sallıyorum sonra kime salladığımı bilmeden. Gözümden bir damla yaş akıyor. O yaş bir gün seni bana getirecek diye her gün ümit ediyorum. Gar boyunca koşuyorum sanki sana kavuşmuşum gibi, sanki ellerimin arasına saçlarını almış kokunu içime doyasıya çekmişim gibi. Ciğerlerimin yanmasına dayanamayarak duruyorum. Sanki az önce anlattığım her şey tersine akıyor. Saçların parmaklarımın arasından kayıyor boynumdaki kafan uzaklaşıyor kokun gittikçe azalıyor.
Yokluğun bile yeter oldu. Bazen varlığında ne yapacağım diye düşünüyorum leman. Öyle alışmışım ki sensizliğe senden çok sensizliği sevmişim.
Arşe: keman yayı
Sokak Lambası
Neden hala geçmişteyim? Özlemekten bahsetme leman. Bende bahsetmeyeceğim. Sadece iyi olduğunu bileyim. Nasıl oralar? havalar nasıl? Kimlerle arkadaşlık kuruyorsun? Özlemedin mi beni? Tamam sustum. Bunun cevabını duymak istemiyorum.
Ben seni çok özledim. Artık içerdeki kanepede uyumuyorum. Yatağımızda çıkartıyorum geceyi. Gittiğinden beri yastığına dokunmadım. Bazı gündüzler sen esiyor burnuma heyecanlanıyorum. Gözlerimi açtığımda yüzüme çarpıyor yokluğun.
En sevdiğim lacivert takımımı giyip sokakların kucağına bırakmıştım kendimi o gece. Biraz nefes almak için, düşünmek için. Bilirsin hiç arkadaşım olmadı. Bir meyhanem var orasıda tek muhabbetimdir. Caddelerden bir bir geçerken evden yükselen kahkahaları duyuyordum. İşte şimdi bir baba küçük kızının sırtına almış oyunlar oynuyor. Bir anne oğlundan aldığı büyük bir öpücükle mutluluktan uçuyor. Küçük, büyük her evde... Bir ben huzursuz. Bir ben uykusuzdum. Her güne olduğu gibi bugünün de lanetini almış bu güne daha başından haksızlık etmiştim.
Sokak başından bir ağlama sesi yükseliyordu. Düşüncelerim o sesle susuvermişti. Merakla adımlarımı hızlandırdım.
Hani bazı anlar vardır resmini çekiverir ciğerinin en köşesine saklarsın. İşte öyle bir andı. Sokak lambası altında rengini tam göremediğim saçların dağınık... Makyajı dağılan bir kadın ne kadar güzel olabilirdi? Tam karşımdaydın işte meydan okuyordun! Elindeki sigara güzelleğinin müptelası olmuş belki de o yüzden yanıyordu.
-Götür beni buradan.
Sen benim ilk arkadaşım olmuştun o gün leman. Tek arkadaşım, sevgilim, dostum, annem, işten gelince kucağıma sevgiyle atlayan kızım... Leman.
Ben seni çok özledim. Artık içerdeki kanepede uyumuyorum. Yatağımızda çıkartıyorum geceyi. Gittiğinden beri yastığına dokunmadım. Bazı gündüzler sen esiyor burnuma heyecanlanıyorum. Gözlerimi açtığımda yüzüme çarpıyor yokluğun.
En sevdiğim lacivert takımımı giyip sokakların kucağına bırakmıştım kendimi o gece. Biraz nefes almak için, düşünmek için. Bilirsin hiç arkadaşım olmadı. Bir meyhanem var orasıda tek muhabbetimdir. Caddelerden bir bir geçerken evden yükselen kahkahaları duyuyordum. İşte şimdi bir baba küçük kızının sırtına almış oyunlar oynuyor. Bir anne oğlundan aldığı büyük bir öpücükle mutluluktan uçuyor. Küçük, büyük her evde... Bir ben huzursuz. Bir ben uykusuzdum. Her güne olduğu gibi bugünün de lanetini almış bu güne daha başından haksızlık etmiştim.
Sokak başından bir ağlama sesi yükseliyordu. Düşüncelerim o sesle susuvermişti. Merakla adımlarımı hızlandırdım.
Hani bazı anlar vardır resmini çekiverir ciğerinin en köşesine saklarsın. İşte öyle bir andı. Sokak lambası altında rengini tam göremediğim saçların dağınık... Makyajı dağılan bir kadın ne kadar güzel olabilirdi? Tam karşımdaydın işte meydan okuyordun! Elindeki sigara güzelleğinin müptelası olmuş belki de o yüzden yanıyordu.
-Götür beni buradan.
Sen benim ilk arkadaşım olmuştun o gün leman. Tek arkadaşım, sevgilim, dostum, annem, işten gelince kucağıma sevgiyle atlayan kızım... Leman.
Seni Hatırlatan Herşeyi Seviyorum
Ruhum, genç bedenime göre çok yaşlıydı. Eski şarkılar dinliyor, sürekli geçmişe özlem duyuyordum. Asrın insanlarından hoşlanmıyor dostluk kurmuyordum. Gözlerim sürekli uzaklara dalıyordu. Bunun adını özlem koymasalardı, inan kalbim yerinden sökülüyor zannederdim.
Bazen üzülüyorum leman, bu insanların hallerine üzülüyorum. Kıymet nedir bilmiyorlar. Belki bu konuya kendimi de dahil etmem kendime yaptığım en büyük kötülük olacak. "Sevgilim ne zaman kavuşacağız?" diye sözleri olan yüksek nağmeli, gönül, ruh doyuran şarkılar yerine sadece üç beş cızırtı sayılabilecek müzikler dinliyorum sen gideli. Sen olmayınca Zeki Müren bile sevdiremiyor kendini.
Hergün ayrı bir hüzün içerisindeyim. Düşüncelerimde boğulacağım leman. Daha az düşünmek diye bir şey yokmuş bugün anladım. Sen düşüncelerine dalmışken. "Daha az düşünsen" demiştim hatırlarmısın? Sende bana "zamana akma bugün dur diyebilirmisin?" demiştin. Düşüncelerime sarılınca hep o sözün gelir aklıma.
Gözlerin dolu dolu gezerdin hep. Tedavi olmanı söylediğimde "bu hastalık benim sevdam beni sana getirdi. Onu nasıl yok ederim şimdi" diyip kandırırdın beni. Hani bende kanmazdım ya, gülümsemenle elimi kolumu bağlardın.
Seni her sorana büyük bir heyecanla anlatıyorum. Saçların özgürlüğe meydan okumuş kısalıktaydı, gözlerin kocaman, sanki koca dünyanın tamamını görsün diye yaratılmış. Kalbin sevgi dolu, ellerin yumuşacıkdı. Sinirlenince alnındaki o çizgilerin bile her bir anlamı olduğuna inanırdım. Kızman bile güzeldi, savaşır gibi cesur ve güçlü...
Seni hatırlatan herşeyi seviyorum leman. Bir gün geleceğim dedin söz verdin. Mutlaka gel olur mu?
Bazen üzülüyorum leman, bu insanların hallerine üzülüyorum. Kıymet nedir bilmiyorlar. Belki bu konuya kendimi de dahil etmem kendime yaptığım en büyük kötülük olacak. "Sevgilim ne zaman kavuşacağız?" diye sözleri olan yüksek nağmeli, gönül, ruh doyuran şarkılar yerine sadece üç beş cızırtı sayılabilecek müzikler dinliyorum sen gideli. Sen olmayınca Zeki Müren bile sevdiremiyor kendini.
Hergün ayrı bir hüzün içerisindeyim. Düşüncelerimde boğulacağım leman. Daha az düşünmek diye bir şey yokmuş bugün anladım. Sen düşüncelerine dalmışken. "Daha az düşünsen" demiştim hatırlarmısın? Sende bana "zamana akma bugün dur diyebilirmisin?" demiştin. Düşüncelerime sarılınca hep o sözün gelir aklıma.
Gözlerin dolu dolu gezerdin hep. Tedavi olmanı söylediğimde "bu hastalık benim sevdam beni sana getirdi. Onu nasıl yok ederim şimdi" diyip kandırırdın beni. Hani bende kanmazdım ya, gülümsemenle elimi kolumu bağlardın.
Seni her sorana büyük bir heyecanla anlatıyorum. Saçların özgürlüğe meydan okumuş kısalıktaydı, gözlerin kocaman, sanki koca dünyanın tamamını görsün diye yaratılmış. Kalbin sevgi dolu, ellerin yumuşacıkdı. Sinirlenince alnındaki o çizgilerin bile her bir anlamı olduğuna inanırdım. Kızman bile güzeldi, savaşır gibi cesur ve güçlü...
Seni hatırlatan herşeyi seviyorum leman. Bir gün geleceğim dedin söz verdin. Mutlaka gel olur mu?
İnanmazsan Gel
Ben artık duydum leman. Hayatın o güzel yüzünü herşeyin çok güzel olduğunu gördüm. Şikayetlerim azaldı, vallahi azaldı inanmazsan gelde yokla. Dayanılmaz melankolikliğim sadece sanaymış. Nazlanıyormuşum sana. Artık karamsar takılmıyorum. Zaten takılsam da pek işe yaramıyor. Mahvedemiyorum hiçbir güzelliği. Belkide deliriyorum artık. Beni bu çekilmez şehirde yalnız bıraktığın için kızamıyorum sana. Sadece bi yumru var göğsümde bir öksürsem geçecek gibi. Ne yutup yok edebiliyorum ne de dışarı akıtabiliyorum. Bir tür zehir gibi içeride kaldıkça içten içe tüketen.
Komşular sürekli yokluyor beni. En az 5 kere çalıyor bu kapı sen varken de bu kadar sık çalarmıydı sahi? Kendimi asmamdan korkuyorlar. O kadar kötü durmuyorum aslında böyle dediğime bakma. Bilirsin onlar beni kara seni hep pembe bildiler ondan bu kadar evham. Her gece bütün kalp kırıklıklarımı topluyorum. Bana yanlış yapanları ne kadar çok affedilecekse o kadar çok affediyorum ama bazı şeyler inan affedilmiyor.
Uğraşmadın deme çok uğraştım leman. Herşeye bi kulp buldum herkese bir sebep geçirdim. Seni affetmeyide denedim leman. Sen gözyaşlarımı içime akıtacak kadar yaktın canımı.
Komşular sürekli yokluyor beni. En az 5 kere çalıyor bu kapı sen varken de bu kadar sık çalarmıydı sahi? Kendimi asmamdan korkuyorlar. O kadar kötü durmuyorum aslında böyle dediğime bakma. Bilirsin onlar beni kara seni hep pembe bildiler ondan bu kadar evham. Her gece bütün kalp kırıklıklarımı topluyorum. Bana yanlış yapanları ne kadar çok affedilecekse o kadar çok affediyorum ama bazı şeyler inan affedilmiyor.
Uğraşmadın deme çok uğraştım leman. Herşeye bi kulp buldum herkese bir sebep geçirdim. Seni affetmeyide denedim leman. Sen gözyaşlarımı içime akıtacak kadar yaktın canımı.
Kaydol:
Yorumlar (Atom)