Eski kafalı. Bana en yakışacak benzetme bu olur. Ruhum bu çağın belirsiz alışkanlıklarıyla, anormal normalliklerini kaldıramıyordu. Olmuyor işte Leman! Bu yüzden belki de bu kadar yalnızım. Şikayetçi değilim fakat bazı zamanlar sahilde el ele dolaşan, birbirinin gözlerinin içine sevgiyle bakan insanları görünce imrenmiyor değildim. İstemiyordum, bazen de lüzumu olmadığı düşünerek susturuyordum kendimi.
Hayat işte en umulmayanı en istenmeyen zamanda sunuyordu sana. O gün hayat bana bir ödül vermişti, bu zamana kadar yaşadıklarım, senin en büyük kefaretindi. Ben anlayamamıştım. Evet, aslında güzelliğin hakkında büyüleniyordum ama bu kadar hayatımın merkezinde olacağının farkında değildim.
Veysel efendinin çay ocağına gittim bu sabah, sahile dönük üç beş iskembenin olduğu bölüme oturup bizi düşündüm. Tam burada ne kadar eğlendiğimizi hatırlatıyor bu yer. Yüzüm de kocaman bir gülümseme oluşuyor. Gün içerisinde beni gülümseten tek olayım. Beni bu kadar gülümsetmesine hürmeten sen varmışsın gibi davrandım. En sevdiğin kitabı okudum önce, başın omzumda. "Dur! Bu cümleyi tekrar oku" dediğini duyar gibiyim. Hiç gocunmadan tekrar tekrar okudum. Acı çaylarımız da yanı başımızda. Arada ağzım kuruyor ıslatıveriyorum bir yudumda. Acı olmasından benim kadar şikayetçi değildin yine bugün. Biliyor musun benimde dindi şikayetim.
Bazen seni çok üzdüğümü düşünüyorum Leman. Acı çayı dert ederek başının etini yerdim. Seninse tek derdin benimle acı da olsa bir çay içmekti. Özür dilerim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder